Adaptasyon nedir, bir organizmanın çevresel koşullara uyum sağlama yeteneğini ifade eden bir terimdir. Adaptasyon, bir organizmanın hayatta kalabilmesi ve üreyebilmesi için çevresindeki değişen koşullara uyum sağlamasını gerektiren bir süreçtir.
Adaptasyon Nedir
Adaptasyon nedir açıklayalım canlıların belirli bir ortamda yaşama ve üreme şansını arttıran kalıtsal özelliklerine adaptasyon veya uyum denir.
Adaptasyon, organizmanın doğal seçilim süreci ile gelişir. Doğal seçilim, bir organizmanın çevresine en iyi uyum sağlaması için avantajlı özelliklere sahip olmasını sağlayarak, daha iyi hayatta kalma ve üreme şansını artırır. Bu nedenle, adaptasyon nedir sorusuna bir organizmanın evrim sürecinde önemli bir rol oynar.
Çevre koşullarına daha iyi uyum sağlayan bireyler bu özelliklerini yavrularına aktarır ve onların da hayatta kalma şansını artırır. Bu özelliklere sahip bireyler toplulukta zamanla çoğaldıkça topluluk, çevre ve yaşam koşullarına daha uyumlu hâle gelir.
Hayvanlarda Adaptasyon Nedir? Hayvanlarda Adaptasyon Örnekleri
Bitkilerde Adaptasyon Nedir? Bitkilerde Adaptasyon Örnekleri
Varyasyon nedir?
Varyasyon nedir, aynı tür içindeki bireyler arasındaki farklılıkları ifade eden bir terimdir. Bu farklılıklar, genetik ve çevresel faktörlerin etkileşimi sonucu ortaya çıkar.
Dünya üzerinde birbirinden farklı birçok canlı türü bulunmaktadır. Aynı zamanda aynı türe ait bireyler arasında da farklılıklar bulunur. Örneğin yeryüzünde yaşayan 7,6 milyara yakın insandan, birbirine tümüyle benzeyen iki insan bulmak neredeyse imkânsızdır. Tür içinde görülen bu değişikliklere varyasyon veya çeşitlilik denir.
Tür içinde bu değişikliklere sebep olan birkaç unsur vardır. Bunlar mayoz sırasında meydana gelen parça değişimi, döllenme ve mutasyonlardır. Bu varyasyonların bazıları yavru bireylere aktarılırken bazıları aktarılmaz. Bunun sebebi ise varyasyonların sadece eşey hücrelerinde meydana gelirse sonraki nesillere aktarılabiliyor olmalarıdır.
Örneğin mayozda gerçekleşen parça değişimi ile farklılaşan genler üreme hücreleriyle yavru bireylere aktarılır.
Vücut hücrelerinde meydana gelen varyasyonlar mutasyonun olduğu bireyde kalır ve aktarılamaz. Çevrenin etkisiyle de bireylerde varyasyon gözlemlenebilir. Bu tür değişiklikler bireyin DNA’sını değil, sadece dış görünüşünü etkiler ve kalıtsal değildir, yani nesilden nesile aktarılmaz.
Örneğin, çuha çiçeği 25 – 35 °C sıcaklıkta beyaz çiçek rengine sahipken 15 – 25 °C sıcaklıkta kırmızı çiçek rengine sahiptir. Yazın tatile giden bir bireyin ten rengi koyulaşırken kışın tekrar eski hâline döner.
Dişi arılar doğduklarında aynı özelliklere sahiptir. Fakat arı sütü ve bal ile beslenen dişi arılar kraliçe arı olurken; polenle beslenen dişi arılar işçi arı olurlar. Bunlar, kalıtsal olmayan varyasyonlara örneklerdir.
Doğal Seçilim
Canlılar doğdukları andan itibaren yaşamlarını sürdürebilmek için besine, korunmak için barınağa, nesillerini devam ettirmek için de uygun eşe ve uygun çevre koşullarına ihtiyaç duyar. Bu koşullar da farklı ve aynı türler arasında rekabete neden olur. Farklı türler arasında bir de av avcı ilişkisi bulunur.
Tüm bu durumlara karşı üstün gelebilmek için canlıların ortam şartlarına uyum sağlayacak varyasyonlara ihtiyacı vardır. Bireyin ortam şartlarına uyum sağlaması onun hayatta kalma şansını arttırır.
Örneğin sanayileşmenin artmasıyla ağaçların gövdeleri açık renkten daha koyu bir renge dönüşmüştür. Bu durumda üzerinde yaşayan güve kelebeklerinin renklerini etkilemiştir. Sanayileşmeden önce beyaz renkli güve kelebekleri avcıları tarafından daha az fark edildikleri için hayatta kalmaları kahverengi güve kelebeklerine göre daha fazlayken, sanayileşmeden sonra kahverengi güve kelebeklerinin birey sayısı, beyaz güve kelebeklerine göre daha fazla olmuştur.
Kısaca kalıtsal varyasyonlarla elde edilen özellikler bireye fayda ya da zarar sağlayabilir. Bunun sonucunda da çevreye uyum sağlamış olanlar yaşamına devam ederken, diğerleri nesillerini devam ettiremez. Bu sürece doğal seçilim denir.
Doğal seçilim kavramı tarihte iki kişiyi akıllara getirir.
Birincisi; 1744 ile 1829 yılları arasında yaşamış Jean-Baptiste Lamarck tır. Lamarck, Paris’teki Doğa Tarihi Müzesi’nde çalışırken fosiller üzerinde inceleme yapmış ve aynı tür bireylerin çevreye uyum sağlamak için zamanla vücut yapılarında değişiklikler olduğunu farketmiştir.
Lamarck, köstebeklerin zaman içerisinde gözlerini kullanmadıkları için kaybettiklerini ileri sürmüştür. Lamarck’a göre kullanılan organlar zamanla gelişirken kullanılmayan organlar işlevini yitiriyordu.
Lamarck, bir organizmanın yaşamı boyunca kazanmış olduğu değişikliklerin tümünün bu organizmanın yavrularına aktarabildiğini düşünüyordu.
İkinci önemli isim 1809 – 1882 yılları arasında yaşamış olan Charles Darwin’dir. Darwin doğal seçilim kavramını ortaya koyan bilim insanıdır.
Doğal seçilimi; “Sınırlı kaynaklar için aynı ortamda yaşayan bir türe ait bireyler yarışır. Bu mücadelede bazı bireyler farklı kalıtsal özellikleri nedeniyle daha başarılı olur ve daha fazla ürer” olarak tanımlamıştır.
Lamarck’a göre zürafaların boyunlarının uzama sebebi ağaçların üst dallarına ulaşmaya çalışarak sürekli boyunlarını kullanmalarıyken; Darwin’e göre uzun boyunlu zürafalar üst dallara yetişebilip beslendiği için hayatta kalabilmiş, kısa boyunlu zürafalar ise yok olmuştur.
Doğal seçilim ile ilgili bugünkü görüşler, Darvvin’in düşüncelerine daha yakındır.